Kulislerden.blogspot.com

Türkiye’nin binlerce yıllık mirası, uygarlıkların gölgesinde büyüyen ölümsüz zeytin ağaçları, bugün devlet eliyle kurban ediliyor. Çevreciler: “Katliam” sözcüğü hafif kalıyor; bu, açıkça ekolojik soykırım" olarak tepki gösteriyor. İktidar, enerji ve maden şirketlerinin iştahını doyurmak için yasaları hoyratça eğip büküyor. 7554 sayılı torba yasa, adeta bir “hukuk darbesi” niteliğinde, zeytinlikleri koruyan hükümleri devre dışı bırakıyor. Anayasa’nın 56. maddesi “sağlıklı çevre hakkını” garanti altına alırken, iktidar bu hakkı sistematik biçimde çiğniyor. “Ağaçları taşıyacağız” yalanı, kamuoyuna atılmış bir toz bulutundan ibaret. Zira bilimsel raporlar açık: Yüzlerce yıllık zeytin ağacının taşınarak yaşaması neredeyse imkânsız. Yani sökülen her ağaç, geri dönülmez biçimde öldürülüyor. Bu, sadece bir doğa cinayeti değil, aynı zamanda gelecek kuşakların hakkının gaspıdır. Akbelen’de, Soma Yırca’da, Türkiye’nin dört bir yanında köylüler jandarma ablukası altında direnirken...

Başkent sokakları, zeytin ağaçlarının fısıltısını, köylülerin çığlığını ve doğanın isyanını taşıyan, milyonların sesi olan bir avuç cesur köylünün dramına tanıklık ediyor. Ankara'da soğuk beton zemine serilmiş battaniyeler, üzerine sinmiş umutsuzluğa rağmen dimdik duran pankartlar… “Havamıza, suyumuza, toprağımıza dokunma!” diye haykırıyor. Ama bu çığlık, vicdanları sağır, kulakları tıkalı bir iktidar duvarına çarpıp geri dönüyor. İktidarın Sessizliği, Halkın Kanayan Yarası Yıllardır süregelen, doğayı ve insanı hiçe sayan talan politikaları, bugün Ankara’nın göbeğinde en çıplak haliyle sergileniyor. Zeytinlikler sökülüyor, köyler boşaltılıyor, su kaynakları zehirleniyor. Tüm bunlar, sözüm ona “kalkınma” adı altında yürütülen, ancak aslında sadece bir avuç çıkar grubuna hizmet eden projeler uğruna yapılıyor. Ve bu onursuz tablo karşısında, iktidar koltuklarında keyif sürenler, halkın feryadını duymuyor, görmüyor, hissetmiyor. Bu fotoğraf, sadece Ankara’da değil, ülkenin ...