Türkiye'de Derinleşen "Güven Endişesi": Muhalif Seslere Yönelik Son Operasyonlar Kaygıları Artırdı!!
Özellikle muhalif yayın organlarına yönelik son müdahaleler ve önde gelen gazetecilerin ağır suçlamalarla hedef alınması, bu endişeyi en üst seviyeye taşıdı.
Gazeteciler, siyasetçiler ve iş insanları, mal varlıklarına el konulması ve medya kuruluşlarına kayyum atanması gibi uygulamaların, hukuki süreçlerden çok siyasi motivasyonlarla gerçekleştiği algısının yaygınlaştığını belirtiyor.
Kayyum ve Casusluk İddiaları Medyayı Sarstı
Muhalif medyaya yönelik son iki gelişme, bireysel ve kurumsal güvence tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
TELE1'e Kayyum Ataması: En son, eleştirel yayıncılığıyla bilinen TELE1 televizyonunun sahibi olan şirkete (ABC Radyo Televizyon ve Dijital Yayıncılık A.Ş.) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) kayyum olarak atanması kararı kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Kararın, kanalın Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ hakkında başlatılan casusluk soruşturması kapsamında alındığı ve kanalın suç işlemek için kullanıldığı iddialarına dayandırıldığı belirtiliyor. Bu durum, eleştirel seslerin ekonomik ve hukuki araçlarla susturulmak istendiği yönündeki iddiaları güçlendiriyor.
TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'ın, daha önce farklı bir suçlamayla tutuklanmasının ardından, bu kez "casusluk" iddialarıyla yeniden gözaltına alınması ve kanal binasında arama yapılması, gazetecilik faaliyetlerinin ağır suçlamalarla hedef alınabileceği endişesini doğurdu. Yanardağ'ın yanı sıra, soruşturma kapsamında görevden uzaklaştırılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Necati Özkan'ın da ifadelerinin alınacağının açıklanması, siyasi ve gazetecilik camiasındaki tedirginliği artırdı.
Bu tür ağır suçlamaların, soruşturmaların şeffaflığı ve hukukun üstünlüğü ilkesi bağlamında geniş bir tartışma yaratması bekleniyor.
Geçmişteki Kayyum ve Mülkiyete Müdahale Örnekleri
Söz konusu güvende hissetmeme hali, geçmişteki emsal uygulamalara dayanıyor.
İş Dünyası ve El Konulan Varlıklar: FETÖ iltisakı iddialarıyla başlatılan soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda iş insanının mal varlıklarına el konulması ve şirketlerin (özellikle holdinglerin) TMSF yönetimine devredilmesi, serbest piyasa ekonomisinin temeli olan mülkiyet hakkı güvencesini tartışmaya açmıştı. İş dünyası temsilcileri, ticari risklerin ötesinde, hukuki ve siyasi risklerle karşı karşıya kaldıklarını ifade ediyor.
Siyaset, Sanat ve Öğrenci Kesimindeki Baskı Algısı
Muhalif siyasetçilerin yargı süreçleri, dokunulmazlık tartışmaları ve görevden uzaklaştırma kararlarıyla siyaset yapma alanının daraltıldığı iddia ediliyor. Sanat ve akademi çevreleri ise, eserlerin ve akademik çalışmaların siyasi nedenlerle sansüre uğraması veya soruşturma konusu olması nedeniyle ifade özgürlüğü alanında ciddi kısıtlamalar yaşandığını dile getiriyor.
Tüm bu gelişmeler, toplumun farklı kesimlerinde alınan hukuki kararların siyasi sonuçlar doğurması ve bireylerin hukuki güvenlik beklentisinin zedelenmesi yönünde ortak bir kaygıyı büyütmektedir. Türkiye'de mülkiyet hakkından ifade özgürlüğüne kadar temel hak ve özgürlükler üzerindeki baskı algısının, son güncel olaylarla birlikte daha da derinleştiği görülüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder