AKP'nin "Türkiye yüzyılı maarif modeli" Beceriksizlik değilse Bilinçli bir ihanettir!
CHP Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, iktidarın "Türkiye yüzyılı maarif modeli" programlar tepki gösterdi.
Özçağdaş uzun zamandır beklenen ve üzerinde çeşitli tartışmaların bulunduğu yeni eğitim-öğretim programı “TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ” olarak ve iktidara yakın gruplar dışındaki paydaşlardan görüş alınmayarak kamuoyu ile paylaşılmasının kabul edilmez olduğunu söyledi.
CHP'li Özçağdaş, “Türkiye 107 maarif modeli öğretim programları ortak metni” hakkında yaptıkları inceleme sonuçlarını paylaştı ve bütün paydaşlarla birlikte yeniden ele alınması çağrısında bulundu.
Öz çağdaşın konuyla ilgili açıklaması şöyle:
"Tespit edilmesi gereken en temel husus şudur ki:
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli başlığı altında ülkemize dayatılan bu müfredat, STK kisvesi altında yutturmaya çalışılan tarikat ve cemaatlerin Türkiye hayali olabilir ama "Cumhuriyet sizden 'fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' nesiller ister." diyen Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş eğitim programı olarak kabul edilemez.
AKP'nin çağdaşı Eğitim manifestosu
Müfredat bu haliyle, Türkiye’nin geleceğine hizmet eden bir eğitim programı değil, dindar ve kindar nesiller yetiştirme hedefinden bir gün bile vazgeçmeyen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının çağdışı eğitim manifestosudur.
Bilimi yok sayan anlayış
Eğitimde Program Geliştirme dünyada 1930'lardan, Türkiye'de 1950'lerden beri bir bilim alanıdır. 2002'ye kadar Türkiye'de “müfredat” yerine program sözcüğü kullanılmaktaydı. “Maarif” sözcüğü ise kullanımdan kalkmış bir sözcüktür. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Türkçenin gramer yapısına uygun olmayan sözcükler seçmesi, bunu telkin etmesi, daha başlangıçta eğitim programlarının nasıl bir zihniyetle hazırlandığını bize göstermektedir. Bilim alanlarını yok sayarak hazırlanan metinlere Öğretim Programı denmesi de zaten mümkün değildir.
AKP çapsızlığı
Milli Eğitim Bakanlığı UNICEF ile yapılan K12 Ulusal Beceri Geliştirme Programı kapsamında "Türkiye Bütüncül Modeli” ismini benimsemişken, bu isim yerini, iktidar partisinin seçim sloganına, “TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ” ismine bırakmıştır. Bizim açımızdan içinde bulunduğumuz yüzyıl, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılıdır. Bu topraklara 10 yüzyıldan bu yana Türkiye denmektedir. Eğitim-öğretim yerine maarif gibi kullanılmayan eski bir sözcüğü seçmek, bunu iktidar partisinin seçim sloganı ile bezemek ancak AKP çapsızlığının bir ürünü olarak tarihe geçecektir.
Beceriksizlik değilse Bilinçli bir ihanettir
22 yıllık iktidarında Türkiye’yi hemen her alanda büyük sorunlar ve açmazlarla karşı karşıya bırakan, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığını kendisine şiar edinmiş AKP iktidarının, kendilerinin de kabul ettiği üzere, en büyük başarısızlık alanlarından biri, eğitimdir. Defalarca yapılan müfredat ve sistem değişikliklerini, halen aynı zihniyetle yeniden yeniden üretiyor olmak, ancak bu iktidarın başarabileceği türden bir beceriksizlik ya da bilinçli bir ihanet olarak adlandırılabilir.
Yaklaşık 20 milyon öğrenci mevcudu ile neredeyse her aileden bir bireyin eğitim süreci içinde olduğu; toplumsal, kültürel, ekonomik ve çevresel çok sayıda çözülmesi gereken sorunları olan bir ülke için eğitim tam anlamıyla bir beka sorunudur. Türkiye’nin temel ihtiyacı, çocuklarının düşünen, sorgulayan, eleştiren, araştıran, çağdaş medeniyetler ile rekabet edebilen yurttaşlar olarak geleceğe güvenle hazırlandığı bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim sistemidir.
Tekin kendi ideolojisine göre eğitim programını değiştiriyor
Program geliştirme ve değerlendirme süreci "Program Geliştirme Bilim Alanının" ilkelerine uyularak hazırlanmalı ve disiplin alanının bilimsel bilgisini temele alarak oluşturulmalıdır. Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı Milli Eğitim Bakanlarından biri olan sayın Yusuf Tekin, kendi ideolojisi doğrultusunda, eğitim paydaşlarının görüşlerini almadan öğretim programlarını değiştirmektedir. Bakanlık, öğretim programlarının hazırlanış aşamasında AKP ideolojisine yakın görmediği, daha açık bir ifadeyle muhalif hiçbir STK'dan, üniversitelerin eğitim bilimleri bölümlerinden ya da alan uzmanı bireylerden görüş talep etmemiştir.
Yeni eğitim programlarının, gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda kademeli şekilde uygulanmaya başlanacağı belirtilmiştir. Öğretim programlarının bu kadar dar vakitte uygulamaya konulacak olması bilimsel gerçeklikten, eğitim bilimlerinden ne kadar uzak olunduğunun bir göstergesidir. Yeni eğitim programlarının öncelikle deneme okullarında uygulamaya konulması, buradan elde edilecek veriler ve dönütler ile gözden geçirilmesi, öğretmenlerin bu çerçevede gerekli hizmet içi eğitimleri alması, ilgili ders kitapları ve materyallerinin bu nihai çerçeve ile son halini alması ve nihayet uygulamanın tüm ülke çapında hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Yetersiz ve gerici programı uygulamaya koyma kaygısı
Milli Eğitim Bakanı, bugünkü açıklamasında program değişikliğinin 10 yıllık çalışmanın ürünü olduğunu ifade etmiştir. Bakanın söylediğini doğru kabul edersek 10 yılda hazırlanan bir programın bir hafta içerisinde değerlendirilmesini beklemek en hafif deyimiyle kamu yönetiminde gelinen ciddiyet seviyesini göstermesi bakımından düşündürücüdür. Burada asıl amaç yeni önerilen programın geliştirilmesi için kamuoyundan görüş almak değil, yangından mal kaçırır gibi süratle bu yetersiz ve gerici programı uygulamaya koyma kaygısıdır.
2010 yılından itibaren Değerler Eğitimi adı altında öğretim programları dinselleştirilmeye başlanmıştır. Yeni yayınlanan program 2012-2017 yıllarında yapılan değişikliklerin devamı niteliğindedir. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında, öğretim programları her geçen yıl daha piyasacı, dinsel ve totaliter bir yapıya bürünmüş; ÇEDES vb. projelerle, adı seçmeli ama uygulamada zorunlu hale gelmiş derslerle öğrencileri çağın gereklerinden uzak ve dayatmacı bir eğitim ile baş başa bırakmıştır. Ortaya çıkan bu müfredat taslağında da Atatürk’e, Cumhuriyet’e, çağdaş, laik, bilimsel eğitim ilkelerine neredeyse hiç yer verilmemektedir.
Otoriter, despotik, gerici nitelikte
İçerik, “Erdem-değer-eylem” modeli ile programı hazırlayanların ideolojik tutumlarını sonuna kadar yansıtmaktadır. Eğitim programları, çocukların aileden, çevreden edindikleri değerler karşısında taraf olamaz. Programların benimsediği değerler; test edilmiş, geçerliliği ortaya konulmuş, çocukların yararına, tarafsız ve evrensel değerler olmak zorundadır. Oysa hazırlanan program “değer telkini” üzerine oturtulmuştur. Bu açıdan hayli otoriter, despotik, gerici niteliktedir.
Programların “bütünsel eğitim” anlayışı ile hazırlandığı belirtilmektedir. Burada bütünsel yaklaşım adı altında dini benlik üzerine inşa edilen bir program söz konusudur. Birinci sayfada paylaşılan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” grafiği bu durumu ortaya koymaktadır.
Ortak metninde, “eğitim felsefesi, eğitim felsefemiz” gibi ibareler olmasına karşın, programların felsefi dayanakları açıkça ortaya konmamıştır. En azından eğitim felsefeleri olarak bilinen “Daimicilik, Esasicilik, İlerlemecilik, Varoluşçuluk, Yapılandırmacılık vb.” türden akımlarla ilişki kurulmamıştır.
Bilimsel öğretim programları hazırlanmalı
Türkiye gibi nitelikli öğretmen yetiştirme alanında geliştirmesi gereken çok sayıda ödevi olan, siyasi kayırmacılıkla mülakatla öğretmen istihdam eden, öğretmenin meslek içinde gelişimini de sistematik programlarla sağlayamayan ülkelerde öğretmene kılavuzluk edecek özellikte, bilimsel ilkelere uygun öğretim programları hazırlanmalıdır.
Eğitim programları, ülkelerin geleceğine yönelik bir yol haritasıdır. Ülkemizin temel ihtiyacı düşünen, sorgulayan, araştıran, eleştiren, üreten, paylaşan, sorumlu yurttaşlar yetiştirmektir. Önerilen müfredat taslağı bu ihtiyacı karşılamak yerine, çocuklarımızın geleceğini tehdit altına alan; bilimsel, laik ve demokratik eğitim anlayışından uzak bir metin olma özelliği taşımaktadır.
Program yeniden ele alınsın
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, önerilen bu müfredatın geri çekilmesini; eğitim programlarının, eğitim fakülteleri, eğitim sendikaları ve sivil toplum örgütleri, öğrenciler, öğretmenler ve velileri de kapsayacak şekilde tüm eğitim paydaşlarının dâhil edildiği bir tartışma süreci ile yeniden ele alınması çağrısında bulunuyoruz."
Yorumlar
Yorum Gönder