Uluslararası Hukuk İktidarı Zorluyor: AİHM Kararları Demirtaş İçin Tahliye Kapısını Aralar mı?

AİHM kararları Ankara’yı köşeye sıkıştırıyor. Türkiye, kendi imzasını taşıyan uluslararası hukukla yüzleşmek zorunda.

Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde geçirdiği süre dokuz yılı geride bırakırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bağlayıcı nitelikteki kararları, Ankara üzerindeki uluslararası baskıyı giderek artırıyor. AİHM kararlarına uyulmaması halinde yalnızca Demirtaş değil, Kobani davasında hüküm giyen onlarca isim için de tahliye olasılığı doğabilir.

Bu tablo, Türkiye’yi hem hukuk hem diplomasi alanında sıkıştırırken, iktidarın artan baskı altında “panik dolu” manevralar geliştirdiği yorumları güç kazanıyor.

Anayasa’nın 90. Maddesi: Uluslararası Hukukun Üstünlüğü

Tartışmaların merkezinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesi bulunuyor. Maddenin son fıkrası, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde, milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır,” hükmünü içeriyor.

Bu açık ifade, AİHM kararlarının Türkiye açısından yalnızca “öneri” değil, doğrudan bağlayıcı olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla Demirtaş davasında atılacak her adım, yalnızca iç hukuk açısından değil, uluslararası yükümlülükler bağlamında da önem taşıyor.

AİHM Kararları: Hukuki Çerçeve Net

AİHM, Demirtaş hakkında bugüne dek bir dizi önemli karar verdi: 22 Aralık 2020 – Büyük Daire Kararı: Mahkeme, Demirtaş’ın tutukluluğunun siyasi amaç taşıdığına, özgürlük ve güvenlik hakkı (Madde 5), ifade özgürlüğü (Madde 10) ve seçilme hakkı (Ek Protokol 1, Madde 3) açısından ihlal bulunduğuna hükmetti. Türkiye’ye, “Demirtaş derhal serbest bırakılmalı” çağrısı yapıldı.

6 Haziran 2023 – Demirtaş-Yüksekdağ / Türkiye:

AİHM, iki ismin tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itiraz edememesi nedeniyle Türkiye’nin 5/4. maddeyi ihlal ettiğine karar verdi. Ayrıca, avukat görüşmelerinin gizliliğinin korunmaması da ihlal olarak değerlendirildi.

8 Temmuz 2025 – Demirtaş / Türkiye 

Mahkeme, 2019’dan itibaren devam eden tutukluluğun hukuki temelden yoksun ve siyasi amaçlı olduğunu belirterek yeniden ihlal kararı verdi. Bu kararın, Kobani davası tutukluları için de emsal teşkil edebileceği vurgulandı. Bu kararlar, yalnızca bireysel bir adaletsizliği değil, Türkiye’de yargı bağımsızlığına ilişkin yapısal sorunları da gözler önüne seriyor.

Siyasetin Hesabı: Stratejik Koz mu, Hukukun Gereği mi?

Demirtaş’ın serbest bırakılması olasılığı, iktidarın siyasi dengeleri gözeten bir “zorunlu hamle” olarak görülüyor. Hükümetin, bu adımı Kürt seçmene “Kürt meselesi hâlâ kontrolümüzde” mesajıyla sunmaya hazırlandığı kulislerde konuşuluyor.

Ancak dokuz yıldır süren tartışmalı yargı süreci ve AİHM kararlarının görmezden gelinmesi, bu olası adımı “adalet arayışı”ndan çok “pragmatik bir taktik” hâline getiriyor.

Kulislerde dillendirilen iddialara göre, iktidar Demirtaş tahliyesini seçim öncesi muhalefeti bölmek ve Kürt oylarını yeniden dizayn etmek için stratejik bir koz olarak görüyor.

Dış Politikada Sıkışma: İsrail ve “Fabrika Ayarına Dönüş”

İçeride yargı tartışmaları sürerken, dış politikada da benzer bir sıkışma yaşanıyor. Suriye denkleminde çöken planlar, SDG’nin ABD ve İsrail’le yakınlaşması ve İsrail’le yeniden diplomatik temas arayışları, Ankara’nın “fabrika ayarına dönüş” zorunluluğunu gösteriyor.

Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ın,
“Türkiye’de iktidar değişikliği bile İsrail’le ilişkilerin seyrine bağlı,”
sözü, Türkiye’nin dış politika alanındaki dar manevra alanını özetliyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “İsrail’in geleneksel dostları artık onunla açıkça görünme lüksüne sahip değil” sözleri ise, sıkışan diplomasi dilinin bir itirafı olarak yorumlanıyor.

Adalet, Taktik Değil İlke Meselesi

Selahattin Demirtaş davası, yalnızca bir yargı süreci değil; Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin ne ölçüde aşındığının aynası haline geldi.

AİHM kararlarının uygulanmaması, iç hukuk ile uluslararası yükümlülükler arasındaki gerilimi her geçen gün derinleştiriyor.

Ve bu tablo, şu gerçeği bir kez daha hatırlatıyor: Adalet, bir taktik değil; bir ilke meselesidir. Bir ülke adaletini kaybettiğinde, iç barışını da, dış politikasını da kaybetmeye mahkûmdur.












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parlamento Güvenliğinde Yeni Dönem Tartışmaları da Beraberinde Getirdi

TBMM Yönetiminden Yandaş Sendikaya Üst Düzey Kadro Kıyağı

Meclis Kreşinde “Din Eğitimi” Tartışması: Aileler Ayakta!