Sahte Casusluk Kurgu’sundan ‘KİM’ Uygulamasına: İktidarın Veri Güvenliği Açığı ve Siyasi Tezgâh Tartışması!
Casusluk İddialarının Diplomatik Boşluğu
CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, söz konusu suçlamaları “devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan, siyasi amaçlı bir tezgâh” olarak değerlendirdi.
Eski Büyükelçi Namık Tan, CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili casusluk iddiasına, “zerre kadar gerçeklik payı” bulunsaydı, Dışişleri Bakanlığı’nın İngiltere Büyükelçisi’ni çağırıp açıklama istemesi diplomatik bir zorunluluk olurdu.
Böyle bir adımın atılmamış olması, konunun devlet düzeyinde bile ciddiye alınmadığına işaret ediyor" diyerek tepki gösterdi.
Uzmanlara göre, bu tablo Türkiye’de hukuki süreçlerin siyasallaşması endişesini büyütüyor.
Delil ve bilgi paylaşımının kamuoyuna kapalı yürütülmesi, soruşturmanın “yargıdan çok siyasetin gündeminde” olduğu izlenimini güçlendiriyor.
Kişisel Veri Güvenliği Yeniden Gündemde: “KİM” Uygulaması Tartışması
İmamoğlu’na yönelik iddialar tartışılırken,
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, bir televizyon programında, bakanlığa ait olduğu belirtilen “KİM” adlı bir mobil uygulama aracılığıyla bir kişinin fotoğrafını çekip saniyeler içinde kimlik bilgilerine erişilebildiğini gösteren haberler ise veri güvenliği konusunu tartışmaya açtı.
O dönem “devletin dijital gücü” olarak tanıtılan bu uygulama, veri güvenliği uzmanlarınca sert biçimde eleştirilmişti.
Zira bu tür bir sistemin kişisel verilerin korunmasına ilişkin anayasal güvencelerle çelişip çelişmediği hiçbir zaman açıklığa kavuşmadı.
Uzmanlara göre, böyle bir erişim mekanizmasının denetimsiz biçimde kullanılması, vatandaş verilerinin kötüye kullanılma riskini artırmakta, kişisel mahremiyetin ihlali tehlikesini doğurmakta ve devletin veri koruma konusundaki sorumluluğunu tartışmalı hale getirmekte.
Veri Sızıntısı ve Güvenlik Zaafı İddiaları
Benzer biçimde, kısa süre önce “İstanbul Senin” uygulaması üzerinden milyonlarca kişinin kişisel verilerinin ve konum bilgilerinin izinsiz şekilde yurtdışına aktarıldığı iddiasıyla bir soruşturma başlatılmıştı. KVKK ve Türk Ceza Kanunu’na göre, bu tür durumlarda kamu kurumlarının idari ve teknik güvenlik tedbirlerini almakla yükümlü olduğu hatırlatılıyor.
Ancak uzmanlara göre, bu olaylar zinciri, Türkiye’de hem kamu hem özel sektörde veri güvenliği kültürünün yeterince yerleşmediğini ortaya koyuyor.
Siyasi Tezgâh Algısı ve İktidarın Sorumluluğu
Namık Tan’ın “sahte kurgu” çıkışı ile “KİM uygulaması” vakası birlikte değerlendirildiğinde, tablo daha da netleşiyor:
Bir yanda kişisel verilerin korunmasında ciddi zafiyetler tartışılırken, diğer yanda bu zafiyetleri örtbas eder nitelikte yeni siyasi gündemler yaratıldığı iddiaları kamuoyunda yankı buluyor.
Muhalefet çevrelerine göre iktidar, veri güvenliğini sağlayamadığı yönündeki eleştirilerle karşı karşıya kalırken, aynı zamanda muhalefet liderlerini hedef alan soruşturmalarla siyasi algı yönetimi yaptığı ifade ediliyor.
Bu durum, “ulusal güvenlik” gibi ciddi bir konunun bile iç siyaset malzemesine dönüştürüldüğü eleştirileri yapılıyor.
Hukukun Üstünlüğü ve Veri Koruma Devletin Temel Görevi Olmalı
Casusluk iddialarının diplomatik bir karşılığının bulunmaması, bu olayın “siyasi bir kurgu” olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.
Öte yandan, kişisel verilerin korunması konusundaki ihmaller, Türkiye’nin dijital güvenlik politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor.
İktidarın öncelikli görevinin, siyasi hesaplaşmalar yerine hukuk ve veri güvenliği ekseninde hareket etmesi olduğunu belirtirten uzmanlar, vatandaşın kişisel verileri, siyasi rekabetin değil, devletin en temel koruma alanının bir parçası olması gerektiğini söylüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder