İrade Yürüyüşü Abluka Altında: Emekçinin Sesi Polis Barikatıyla Kısılıyor!
Günlerdir, "Adalet, Eşitlik ve İşimizi Geri Almak İçin Yürüyoruz" sloganıyla yolları aşan emekçiler, taleplerini Meclis'e ve ilgili kurumlara iletmek isterken, iktidarın emekçi ve demokrasi karşıtı tutumuyla bir kez daha yüzleşti.
Diyarbakır'dan Başlayan Adalet Çığlığı
13 Ekim'de Diyarbakır'dan yola çıkan ve yedi kentten geçerek Ankara'ya ulaşmayı hedefleyen bu "irade yürüyüşü", 17 Ekim'de Meclis önünde oturma eylemiyle tamamlanacaktı. KESK, yürüyüş boyunca, haklarında hiçbir soruşturma dahi açılmadan KHK'larla ihraç edilen ve sayıları 4 bini aşkın olan üyelerinin yaşadığı hukuksuzluğa, açlığa ve dışlanmaya dikkat çekti. Emekçiler, Anayasal haklarını kullanarak, Meclis'e ve Adalet Bakanlığı'na seslerini duyurma gayesindeydi.
Ankara'da Özgürlüklere Polis BarikatıAncak, yürüyüşün Ankara durağı, iktidarın "söz söyleme hakkını boğma" politikasının en net göstergesi oldu. Yürüyüşün planlanan güzergahında, özellikle Adalet Bakanlığı ve Meclis Dikmen Kapısı önünde polis, yoğun bir ablukaya girişti. Kamu emekçilerinin, demokratik taleplerini dile getirecekleri alana ulaşmaları engellendi.
Polis, KESK üyelerinin Adalet Bakanlığı önüne yürümesine izin vermedi ve bu alanda göstericileri kuşatma altına aldı. KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz ve diğer temsilciler, tüm engellemelere rağmen kararlılıklarını sürdürerek, hukuksuz KHK süreçlerinin sona ermesi ve ihraç edilen tüm emekçilerin görevlerine iade edilmesi talebini yineledi.
Barikatlar ve Susturulmak İstenen VicdanBu müdahale, iktidarın emekçi haklarına ve temel demokratik özgürlüklere olan tahammülsüzlüğünün son örneği olarak kayıtlara geçti.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, KHK rejimi fiilen sürdürülüyor. İktidar, yargı süreçlerini hiçe sayarak, muhalif sendikalara ve on binlerce kamu emekçisine uyguladığı keyfi ihraçları meşrulaştırmakta ısrar ediyor. Hukuk yerine devlet gücünü koyarak, mağduriyetleri derinleştiriyor.
Diyarbakır'dan Ankara'ya yapılan bu meşru yürüyüş, esasında demokratik bir çığlık ve vicdanların sesiydi. Ancak iktidar, emekçilerin hak arayışını toplumsal bir tehdit olarak görüyor ve bu sesi, polis barikatları ve ablukayla susturmaya çalışıyor. Bu tutum, iktidarın barışçıl protesto hakkını dahi hazmedemediğini gösteriyor.
Emek ve Demokrasi Düşmanlığı
KESK üyelerinin talepleri, sadece işe iade ile sınırlı değil; barış, anadilde eğitim ve kamusal hizmetlerin niteliği gibi temel demokratik değerleri savunuyor. İktidarın bu yürüyüşe yönelik sert ve keyfi engellemesi, sadece KHK'lılara değil, genel olarak örgütlü işçi ve emekçi hareketine yönelik derin bir düşmanlığı ve otoriterleşme eğilimini ortaya koyuyor.
KHK mağdurları ve KESK üyeleri, polis ablukasına rağmen, "KHK'lar gidecek, biz kalacağız!" ve "İşimizi geri alacağız!" sloganlarıyla mücadele azimlerinden vazgeçmedi.
Ancak, başkentin göbeğinde, halkın iradesini temsil eden Meclis'in kapısında sergilenen bu manzara, Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerin ne denli ayaklar altına alındığının acı bir kanıtı olarak tarihe geçti. İktidar, işi ve onuru için yürüyen emekçilerin sesini kısmaya devam ederken, toplum vicdanında açılan bu yaraları daha da derinleştirmekten başka bir sonuç elde edemiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder