Demokrasinin Mürekkebi Silindi: “Bir Leke Değil, Bir Güvenceydi. O Mürekkebi Kim Sildi?

Seçim güvenliğinin sembolü olan parmak boyası, 2009’da sessizce tarihe karıştı. Görünürde teknik bir karar gibi sunulan bu adım, aslında Türkiye’nin seçim güvenliği anlayışında derin bir kırılmanın başlangıcı olarak görülüyor.

Hukuki Görünüm Altında Siyasi Gölge

2009 yerel seçimleri öncesinde Yüksek Seçim Kurulu (YSK), parmak boyası uygulamasını “maliyet” ve “sağlık gerekçeleri” öne sürerek kaldırdı. Ancak hukukçulara göre bu gerekçeler, hem Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçimlerin dürüstlüğü ilkesine, hem de Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun’un 94. maddesindeki denetim yükümlülüğüne aykırı olduğu görüşünde.
Zira, tahriş riski taşıyan bir mürekkebin “daha güvenli bir formülle” yenilenmesi mümkündü. Buna rağmen uygulamanın tamamen rafa kaldırılması, kararın teknik değil, politik bir tercihin ürünü olduğunu gösteriyor.
YSK'nın Suskunluğu: Şeffaflığa Darbe

YSK’nın yıllardır tekrarladığı “yasal düzenleme gerekir” savunması, aslında idarenin inisiyatif eksikliğini ve kurumsal irade zafiyetini gözler önüne seriyor.
Oysa aynı kurum, geçmişte çok daha kritik seçim süreçlerinde “anayasal görev” bilinciyle çeşitli düzenlemeleri fiilen uygulamaya koymuştu.
Bugün ise, halkın seçim güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir konuda pasif bir tutum sergilenmesi, YSK’nın bağımsızlığına dair ciddi kuşkular doğuruyor.

Boyasız Parmak, Güvensiz Sandık

Parmak boyası yalnızca bir gelenek değil, seçmen için somut bir güvenlik göstergesiydi. Gözle görülür bir işaret, “bir oy, bir seçmen” ilkesini hem sembolik hem de pratik olarak koruyordu.
Ancak AKP iktidarı döneminde parmak boyasının kaldırılmasıyla birlikte, seçmen listelerinde mükerrer kayıt iddiaları, taşımalı seçmen tartışmaları ve sandık güvenliği konusundaki şüpheler giderek arttı.
Bugün, teknolojik sistemlerin varlığına rağmen, halkın büyük bir bölümü hâlâ “gözle görülen güvenin” yerini hiçbir dijital sistemin dolduramadığına inanıyor.
Halkın Talebine Sağır Bir İktidar

Kamuoyu araştırmaları, seçmenlerin %60’tan fazlasının parmak boyasının geri getirilmesini istediğini ortaya koyuyor.
Ancak hükümet ve YSK, bu güçlü toplumsal talebe “yasal engel” bahanesiyle sırt çevirmeye devam ediyor.
Bu durum, halkın seçim güvenliği konusundaki hassasiyetine açık bir saygısızlık olarak değerlendiriliyor.
Zira, demokratik bir yönetim anlayışında iktidarın görevi, güveni azaltan uygulamaları değil, güveni pekiştiren tedbirleri hayata geçirmesi gerektiği ifade ediliyor.

Siyasal Kontrol Arzusu mu, Şeffaflıktan Kaçış mı?

Parmak boyasının kaldırılması, basit bir teknik düzenleme olmanın ötesinde, iktidarın seçim sürecindeki kontrol arzusunun bir yansıması olarak okunuyor.
Halkın gözünden denetimi kaldırmak, seçim sürecini “görünmez” hale getirmek, iktidara alan açarken denetimi zayıflatıyor.
Oysa seçim güvenliği, bir lütuf değil; hukukun ve demokrasinin sigortası olarak biliniyor.
Mor Lekenin Yerini Şüphe Aldı

Bir dönem halkın iradesinin sembolü olan o mor boya lekesi, artık yalnızca eski fotoğraflarda kaldı. Ancak onun silinmesiyle birlikte, seçimlere olan güven de silindi.
Bugün her seçim sonrası yükselen tartışmaların arkasında, o görünmez mürekkebin bıraktığı görünür bir şüphe var.

Hukuken mümkün, teknik olarak uygulanabilir ve halk tarafından talep edilen bir güvenlik mekanizmasının yeniden devreye alınmaması, iktidarın şeffaflık karnesindeki en kalın eksik çizgisi olarak görülüyor.

2026 Mart'ında bir erken seçim olabileceği konuşulurken, boyasız parmaklarla yapılan bir seçimin, halkın iradesini görünmez kılmaya devam edip etmeyeceği merak konusu. Ancak halkın çoğunluğu ise, " Kayıtsız Suriyeli, Afganlı, Sudanlı, Afrika'lının olduğu bir ülkede, mürekkepsiz seçimde adil bir seçim olmaz" görüşünü sosyal medyada paylaşmaya devam ediyor.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parlamento Güvenliğinde Yeni Dönem Tartışmaları da Beraberinde Getirdi

TBMM Yönetiminden Yandaş Sendikaya Üst Düzey Kadro Kıyağı

Meclis Kreşinde “Din Eğitimi” Tartışması: Aileler Ayakta!