Bahçeli Ersin Tatar'ın Nasıl Seçildiğini Unuttu

Bahçeli’nin KKTC Seçimlerine İlişkin Açıklaması: Hukuki ve Siyasal Açıdan Çelişkili Bir Değerlendirme

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçiminde sosyal demokrat aday Tufan Erhürman’ın zaferi, yalnızca Lefkoşa’da değil, Ankara siyasetinde de geniş yankı uyandırdı. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “seçim çok düşük bir katılımla gerçekleşmiştir” ifadelerini kullanarak, “KKTC’nin Türkiye’ye katılması gerektiği” yönünde bir çağrıda bulundu.

Ancak bu açıklama, katılım oranları ve siyasal tutarlılık bakımından önemli tartışmaları da beraberinde getirdi.

Katılım Oranlarının Hukuki Boyutu

Resmî olmayan sonuçlara göre, 2025 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçiminde katılım oranı %64,87 olarak gerçekleşti. Seçim hukukuna göre, bu oran demokratik meşruiyetin asgari sınırlarının üzerindedir ve seçimin geçerliliğini etkileyecek nitelikte bir “katılım eksikliği” bulunmamaktadır. KKTC Anayasası’nda seçimlerin iptalini gerektiren koşullar, yalnızca seçim güvenliği, hile veya usulsüzlük iddialarına dayanabilir; katılım oranı tek başına böyle bir gerekçe oluşturmaz. Dolayısıyla, Bahçeli’nin “seçimlerin iptali” yönündeki çağrısı, mevcut anayasal ve hukuki zeminde karşılığı olmayan bir siyasi yorum niteliği taşımaktadır.

Siyasal Tutarlılık Tartışması

Bahçeli’nin açıklamasındaki “düşük katılım” vurgusu, kendi partisi tarafından desteklenen Ersin Tatar’ın kazandığı 2020 seçimleriyle karşılaştırıldığında dikkat çekici bir tezat yaratıyor.

2020 seçimlerinin: İlk turuna katılım oranı: %58,21
İkinci turuna katılım oranı: %67,29 olarak gerçekleşmişti.

Dolayısıyla, 2025 seçimlerindeki %64,87’lik katılım, bir önceki seçimin ilk turundan yüksek, ikinci turuna ise oldukça yakın seviyede. Bu veriler, Bahçeli’nin “çok az katılım” eleştirisinin, geçmişteki benzer seçim koşullarına kıyasla objektif bir temele dayanmadığı yönündeki değerlendirmeleri güçlendiriyor.

Egemenlik ve İrade Meselesi

Bahçeli’nin “KKTC Türkiye’ye katılsın” şeklindeki açıklaması, hem uluslararası hukukta yer alan self-determinasyon (kendi kaderini tayin hakkı) ilkesine hem de KKTC’nin anayasal egemenliği kavramına temas etmektedir. KKTC, kendi anayasası uyarınca bağımsız bir siyasal otoriteye sahiptir ve seçim sonuçları, halkın serbest iradesinin ifadesi olarak tanımlanır. Bu nedenle, seçim sonuçlarının “kabul edilemez” ilan edilmesi veya seçimlerin iptali yönündeki söylemler, egemen iradeye müdahale niteliğinde değerlendirmeler yapılıyor.

Siyasi Tepki mi, Hukuki Zemin mi?

Bahçeli’nin açıklaması siyaset çevrelerinde, hukuki temelden ziyade siyasi refleks olarak görülüyor. Bu tür beyanlar, demokratik sistemlerde ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilse de, seçim meşruiyetine dair yapılan değerlendirmelerin nesnel verilerle desteklenmesi, siyasal güvenin korunması açısından önemli olduğu ifade ediliyor.

Kıbrıs Türk halkının sandıkta ortaya koyduğu irade, hem KKTC’nin demokratik geleneği hem de Türkiye-KKTC ilişkilerinin geleceği açısından belirleyici bir dönüm noktası olarak görülüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Parlamento Güvenliğinde Yeni Dönem Tartışmaları da Beraberinde Getirdi

TBMM Yönetiminden Yandaş Sendikaya Üst Düzey Kadro Kıyağı

Meclis Kreşinde “Din Eğitimi” Tartışması: Aileler Ayakta!