Rant İçin Halka Kapanan Sahiller: "Denizlerimizden Kim Sorumlu?"
Özel işletmelerin şemsiye ve şezlong dayatması, halk plajlarını fiilen paralı hale getiriyor. Kıyı Kenar Kanunu'na rağmen, sahiller halka kapanıyor. Vatandaşlar, yıllardır süren bu duruma isyan ediyor ve "Halkın olan sahiller ranta kurban ediliyor. Denizlerimizden kim sorumlu?" diye soruyor.
Yaz aylarının gelmesiyle birlikte, yurttaşların en çok aradığı şey serinlemek ve dinlenmek için ulaşılabilecek bir sahil şeridi. Ancak son yıllarda artan ve bir şekilde gündeme gelen "sahillerin halka kapatılması" tartışması, pek çok kesimde büyük bir tepkiye yol açıyor. Bu durum, sadece anayasal bir hak olan sahil şeridini kullanma özgürlüğünü kısıtlamakla kalmıyor, aynı zamanda sosyal adaletsizlik ve çevresel sorunlar gibi derin meselelere de işaret ediyor.
Sahillerin bir bölümünün özel işletmelere kiralanması, işletmelerin sahillere giriş ücreti talep etmesi ya da plajları tel örgülerle çevrelemesi gibi uygulamalar, vatandaşın cebini yakan ve denizle olan bağını zedeleyen adımlar olarak öne çıkıyor.
Bu durumun sorumluları kim?
Bu sorunun cevabı tek bir kişi ya da kurumla sınırlı değil. Aslında, bu karmaşık sorunun altında yatan, çeşitli aktörlerin ihmal ve kararları yatıyor.
Sorumluluk Zincirinin Halkaları
Yerel Yönetimler. Belediyeler, sahil şeritlerinin korunması ve vatandaşların erişimine açık tutulması konusunda en büyük sorumluluğu taşıyan kurumlardan. Ne yazık ki, birçok belediye, kısa vadeli gelir getiren işletme kiralamalarına yönelerek, kamusal alanları özel mülkiyete devretme kolaylığına düşebiliyor. Bu durum, sahillerin "halka ait" olma ilkesinin çiğnenmesine ve toplumun ortak malının ticarileşmesine yol açıyor. Belediyelerin denetim mekanizmalarının yetersiz kalması, kiralanan işletmelerin kanunsuz uygulamalarına göz yumulması da sorunun bir başka boyutunu oluşturuyor.
Merkezi Yönetim ve Bakanlıklar
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi merkezi kurumlar da bu sorunun bir parçası. Kıyı Kanunu gibi yasal düzenlemelerin, sahil şeritlerinin halkın kullanımına açık olması gerektiğini açıkça belirtmesine rağmen, bu kanunun uygulanmasında zaaflar yaşanabiliyor. İmar planlarında yapılan değişiklikler, kaçak yapılaşmaya göz yumulması ve özel projelerin önünün açılması gibi politikalar, sahillerin halktan kopmasına zemin hazırlıyor. Sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşların yaptığı şikayetlerin yeterince dikkate alınmaması da merkezi yönetimin sorumluluğunu artırıyor.
Özel İşletmeler ve Yatırımcılar
Elbette, sahilleri adeta "halka kapalı özel havuzlara" çeviren özel işletmeler de bu sorunun doğrudan failleri. Yasaları hiçe sayarak plajlara giriş ücreti talep etmek, halkın ücretsiz kullanım hakkı olan alanları işgal etmek ve çevreye zarar veren uygulamalarda bulunmak gibi eylemler, bu işletmelerin sorumsuzluğunu gözler önüne seriyor. Yaşanan gerçek ise kar hırsının kamusal faydanın önüne geçebileceğinin acı bir örneği.
Sosyal ve Çevresel Sonuçlar
Sahillerin halka kapatılması, sadece denize girmekten mahrum kalmak anlamına gelmiyor. Bu durum, toplumda "parası olanın her şeye erişebileceği" algısını pekiştirerek sosyal adaletsizliği derinleştiriyor. Ayrıca, sahil şeritlerindeki ekosistemlere ve biyolojik çeşitliliğe verilen zararlar da göz ardı edilemez. Betonlaşma, deniz kirliliği ve doğal yaşam alanlarının tahrip edilmesi, uzun vadede telafisi mümkün olmayan çevresel sonuçlar doğuruyor.
Özetle sahillerimizin halka kapanması, bir dizi kurumsal ihmal, yetersiz denetim ve kar odaklı politikaların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorun, sadece denize girmek için bir yer arayan vatandaşların değil, aynı zamanda toplumun ortak değerlerinin ve çevrenin geleceğini düşünen herkesin sorumluluğunda. Bu gidişata dur demek ve sahillere yeniden halka açmak için, tüm sorumluluk sahiplerinin acil ve etkili adımlar atması gerekiyor. Aksi takdirde, gelecekte çocuklarımıza anlatacağımız hikayeler, maalesef "bir zamanlar denize özgürce girebildiğimiz günlermiş"le başlayacak.
Yorumlar
Yorum Gönder