30 Ağustos: Bir Ulusun Ayağa Kalkışı ve Bugünümüzü Sorgulatan Devrimci Miras
30 Ağustos, takvim yapraklarında bir bayramdan ibaret değildir; o gün, bir ulusun zincirlerini kırıp ayağa kalktığı gündür. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları Dumlupınar’da yalnızca bir savaş kazanmadılar, Anadolu’nun kaderini değiştirdiler. Bu zafer, emperyalizme boyun eğmeyen bir halkın, “ya istiklal ya ölüm” diyerek topyekûn ayağa kalkışının simgesidir.
Fakat bugün, bu büyük zaferi yalnızca tören meydanlarında kutlamakla yetiniyor, onu bir resmi protokol rutini hâline getiriyoruz. Zaferin taşıdığı devrimci ruh, halkın omuz omuza verdiği o bağımsızlık ateşi, günümüz siyasetinin dar ve kutuplaştırıcı hesaplarının gölgesinde giderek sönüyor.
Cumhuriyetin Manifestosu
30 Ağustos, salt bir askeri başarı değil, Cumhuriyet’in ilk haykırışıdır. Misak-ı Millî’nin kağıt üzerindeki sözden gerçeğe dönüşmesi bu zaferle mümkün oldu. Lozan’da Türkiye’nin bağımsızlık davasını kazanması, Dumlupınar’da yaratılan moral üstünlükle sağlandı. Bugün bu mirasın üzerine inşa edilen laik, demokratik Cumhuriyet’in kurumlarının bugünkü iktidar tarafından yıpratılamayacağını da görmek gerekir. Çünkü 30 Ağustos’un devrimci mayası tutmuştur.
Tarih Anıt Değildir, Yaşayan Bir Kılavuzdur
İktidar, 30 Ağustos’u törenlerle anıyor; tanklar geçiyor, bayraklar dalgalanıyor. Peki ya bu zaferin gerçek özü? Eğitim müfredatından Atatürk’ün akılcı ve devrimci yönü törpülendikçe, genç kuşaklara yalnızca kuru bir tarih bilgisi aktarılıyor. 30 Ağustos’un mesajı bir müfredata sığdırılamaz; o bir başkaldırı, bir özgürlük manifestosudur.
Bağımsızlık, Ekonomiden Başlar
Bugün ekonomik krizler, dışa bağımlı politikalar, artan borç yükü ortada. Oysa Atatürk’ün sözleri hâlâ kulaklarımızda çınlıyor: “Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.” 30 Ağustos’un mirasını yaşatmak, emperyalizme yalnızca silahla değil, ekonomik zincirleri kırarak da meydan okumaktır.
Özgürlük ve Egemenlik, Lafla Değil, Mücadeleyle Korunur
30 Ağustos, milletin kendi iradesini yeniden eline aldığı gündür. Bu ruh, ancak halkın özgürce konuşabildiği, basının susturulmadığı, yargının tarafsız olduğu bir ülkede yaşatılabilir. Sansürün, baskının ve kutuplaşmanın olduğu yerde 30 Ağustos’un “egemenlik” mesajı eksik kalır.
Zaferi Kutlamak Yetmez, Devrimci Ruhunu Kuşanmak Gerekir
Bugün 30 Ağustos’u yalnızca anmak değil, onun devrimci mirasını taşımak zorundayız. Bu zafer, geleceğe uzanan bir çağrıdır: “Kendi kaderini belirle, kendi geleceğini inşa et.” Sadece tören alanlarında değil, yaşamın her alanında özgürlük, adalet ve eşitlik için mücadele etmek, bu zaferin gerçek hakkını vermektir.
.
Yorumlar
Yorum Gönder