Türkiye'nin Doğal Mirası Tehlikede: Gelişim mi, Talan mı?
Türkiye, biyoçeşitliliği, heybetli ormanları, sarp dağları ve pırıl pırıl akarsularıyla eşsiz bir doğal mirasa sahip. Ancak ne acıdır ki, bu cennet parçasının üzerinde yıllardır “kalkınma” adı altında oynanan oyunlar, doğamızı soluksuz bırakıyor. Siyasi kürsülerden yükselen "yeşil hassasiyet" söylemleri, sahadaki acı gerçekle taban tabana zıt düşüyor: Solan ormanlar, kuruyan nehir yatakları, sessizliğe bürünen yaşam alanları... Bu yalnızca çevresel bir felaket değil, aynı zamanda vicdanımızın karanlık bir yansıması.
Yasa Var, Hukuk Yok: Kağıt Üstündeki Adalet
Türkiye'de çevre koruma yasaları kağıt üzerinde ne kadar güçlü görünse de, ne yazık ki uygulama sahasında felç durumda. Sanayi devlerinin çevresel denetimlerden elini kolunu sallayarak geçmesi, cılız ceza mekanizmalarının caydırıcılıktan uzak oluşu, doğayı hoyratça tüketenlere adeta yeşil ışık yakıyor.
2024'te Ergene Nehri'ni esir alan kirlilik skandalı, bu vahim durumun somut bir kanıtı. Sanayi atıklarının kontrolsüzce nehre akıtılması, yalnızca ekosistemi zehirlemekle kalmıyor, insan sağlığını da doğrudan tehdit ediyor. Bu tür olaylar, yasal boşlukların ve denetimsizliğin nelere mal olduğunu acı bir şekilde yüzümüze vuruyor.
Kalkınmanın Bedeli: Yok Olan Ormanlar mı?
Enerji ve madencilik projeleri uğruna ormanların hunharca katledilmesi, bereketli tarım arazilerinin rant uğruna betona kurban edilmesi artık sıradan gelişmeler gibi sunuluyor. Oysa her bir ağaç, sadece soluduğumuz oksijen değil, yaşamın ta kendisidir!
Kaz Dağları'nda altın uğruna binlerce hektar ormanın geri dönülemez biçimde yok edilmesi, bu "büyüme" anlayışının aslında doğanın sistemli bir imhası olduğunu gözler önüne seriyor. Bu, yalnızca ekonomik bir büyüme değil, ekolojik bir intihardır.
Sivil Toplumun Susturulan Sesi: Doğanın Son Kalesi
Çevre mücadelesi veren sivil toplum kuruluşları ve yerel halk, çoğu zaman karar alma süreçlerinden dışlanıyor. ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) toplantıları birer formaliteden öteye geçmiyor, yapılan itirazlar kulak ardı ediliyor. Daha da vahimi, çevreyi savunan aktivistler baskı ve gözaltılarla susturulmaya çalışılıyor.
Unutulmamalıdır ki, sağlıklı bir çevre için yerel halkın bilgi birikimi ve katılımı hayati öneme sahiptir. Çünkü onlar, yaşadıkları bölgenin ekolojik dokusunu en iyi bilen ve yıkımdan ilk etkilenenlerdir. Onları dışlamak, doğaya sırt çevirmektir.
Eğitimdeki Kör Nokta: Bilinçsiz Nesiller
Çevre bilinci, küçük yaşta kazanılan bir erdemdir. Ancak ne yazık ki, eğitim müfredatlarında ekolojik duyarlılık hâlâ arka planda kalıyor. Medyada yer alan göstermelik kamu spotları yetersiz, bilinçlendirme kampanyaları ise zayıf kalıyor.
Okullarda çevre kulüplerinin desteklenmesi, doğa temalı projelerin teşvik edilmesi gibi adımlar atılmadıkça, gelecek nesillerin doğaya saygılı ve duyarlı bireyler olarak yetişmesi mümkün değil.
Uluslararası Sözler, Yerel Suskunluk: İklim Utancı
Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı utanç verici bir gecikmeyle onayladı. Yenilenebilir enerjiye geçiş hâlâ ağır aksak ilerliyor, biyoçeşitliliği koruma alanları ise etkili bir şekilde yönetilemiyor. Bu durum, Türkiye'nin uluslararası çevre taahhütlerine ne denli samimi yaklaştığı konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor. Küresel iklim krizinin eşiğinde, bu vurdumduymazlık kabul edilemez.
Doğa İçin Şimdi Harekete Geçme Zamanı!
Türkiye'nin ekoloji karnesi ne yazık ki çok zayıf. Gerçekleşmeyen vaatler, uygulamadaki ihmaller ve samimiyetsizlikler, artık dayanılmaz boyutlara ulaştı.
Uzun yıllardır süregelen bu kötü gidişatı değiştirmek için şimdi harekete geçme zamanı:
* Çevre yasaları derhal etkin hale getirilmeli, göstermelik değil, gerçek denetimlerle uygulanmalıdır.
* Halkın karar süreçlerine katılımı sağlanmalı, sivil toplumun sesi kısılmamalıdır.
* Eğitim sisteminde çevre bilincine öncelik verilmeli, gelecek nesiller doğa dostu bireyler olarak yetiştirilmelidir.
* Uluslararası taahhütler samimiyetle uygulanmalı, sözler eyleme dönüşmelidir.
Unutmayın, doğaya karşı duyarsız kalmak, kendi geleceğimize ihanet etmektir.
Bir fidan dikin, bir çevre kampanyasına destek verin, bir itiraza ses olun... Çünkü doğa yalnızca yaşam değil, aynı zamanda vicdanımızın en net aynasıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder