Gerçeğin Tecavüzü ve Algının Saltanatı: Bir Toplum Nasıl Tükenir?
Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket nedir?
Hakikatin susturulması mı?
Hayır, daha beteri var: Yalanın hakikat kılığına sokulması ve gerçeğin "tehlikeli" ilan edilmesi. Bugün dünyanın bazı coğrafyalarında, hatta belki de çok yakınımızda, kanayan bir yara bu. Yalan, gerçeğe tecavüz etti. Ama hikaye burada bitmedi; algı çıktı sahneye ve hakikati ringde nakavt edene kadar vurdu. Sonuç? Korku, Kutuplaşma, Fakirlik ve Geleceksizlik adında çocuklar doğuran yeni bir imparatorluk: Algının saltanatı.
Gerçeğin Nefesi Kesilirken: Makyajlı Başarı Hikayeleri
Hakikat artık öldürülmüyor, sadece makyajlanıyor. Üzerine parlak bir elbise, altına süslü bir manşet... Ve adına "başarı hikâyesi" deniyor. Televizyon ekranları bu çağın cephe hattı; sosyal medya ise modern savaş makinesi. Kurşun atmadan milyonlarca zihin yeniden programlanıyor. İnsanlar sorgulamıyor; çünkü algı, düşünceyi uyuşturan en ucuz uyuşturucu.
Algının en güçlü mühimmatı ise korkudur. "İnancını alacaklar." "Özgürlüğünü yok edecekler." Bir taraf bayrağa sarılır, diğeri dogmalara...
Parçalanmış bir toplum. Artık kardeş kardeşe düşman; fikir değil, flama konuşur. Gerçek sorunlar görünmez olurken, insanlar sanal savaşlarda ömür tüketir.
Güvenlik Tuzağı ve Aldatılan Kurumlar
Bir ülkenin kalesi, sadece sınırları değil; kurumlarıdır. O kaleler bile yalanın ve algının oyununa yenik düştüğünde, çöküş sessiz ama derinden yaşanır. Devlet aklı dedikleri şey, gerçeği görecek en keskin göz olmalıydı. Ama o gözler de algının sisinde görmez oldu.
Güvenlik güçleri, bir dönem düşman ilan edilenlerle ertesi gün aynı masada buluştuklarında, sadece halk değil, onlar da aldatıldı. En çok kim etkilendi biliyor musunuz? Görev başında canını ortaya koyan o insanlar. Çünkü algı masallarıyla yönetilen politikalar, onların alın terini ve kanını bile propaganda malzemesi yaptı. Bugün en büyük mağdurlardan biri, halk kadar devletin kendisi; ordusu, polisi, kurumu. Çünkü algı, sadece vatandaşı değil, devleti de teslim aldı.
Göç, Patlama ve Silinen Zihin Sınırları
Bir coğrafyada milyonlarca yabancı yerleşiyor, ama aynı coğrafyada gençler umutlarını valizlere sığdırıyorsa; bu sadece insani bir kriz değil, sosyolojik bir patlama. Fay hatları derinleşirken, ekranlarda hâlâ "istikrar" manşetleri dönüyor.
Bugün gördüğünüz şey gerçek değil; sadece iyi pazarlanmış bir yalandır. "Ekonomi uçuyor" diyorlar, halk gramla alışveriş yapıyor. "Terör bitti" diyorlar, ertesi gün tabutlar geliyor. Asıl sınırlar haritada değil; zihinlerde siliniyor. Ve bir millet zihninde teslim olmuşsa, toprak üzerinde hâlâ özgür sayılır mı?
Hakikat Bayıldı Ama Ölmedi
"Yalan, gerçeği öldürmedi; ona tecavüz edip algıyı doğurdu." der Çetin Ay. Evet, yalan gerçeğe tecavüz etti. Algı ringe çıktı ve hakikati yere serdi. Doğan çocukların adı belli: Algı, Korku, Kutuplaşma, Fakirlik... ve aidiyetsiz bir gelecek.
Bir toplum hakikatini kaybettiğinde ne sınır kalır, ne adalet, ne umut. Ama unutmayın: Hakikat komaya girmiş olabilir, ama ölümsüzdür. Döndüğünde sadece gerçekleri değil, onları boğanları da yargılar.
Yazar: Çetin Ay
BWA Başkanı
İş İnsanı-
Siyasi Stratejist
Yorumlar
Yorum Gönder