"AYM ve AİHM Kararları Çöpe: Tunç’un Hukuk Devleti Masalı!"
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir dediğimizde rahatsız olanlar var. Bu sizi neden rahatsız ediyor?” şeklindeki açıklamaları, hukuk devleti ilkesinin Türkiye’de ne kadar uygulandığına dair ciddi soru işaretlerini bir kez daha gündeme getirdi.
Bakan Tunç’un bu sözleri, hukuk devleti kavramının içini boşaltan bir söylem olarak değerlendiriliyor. Zira Türkiye’de hukuk devleti ilkesinin gereklilikleri, Bakan’ın iddia ettiği gibi tam anlamıyla yerine getirilmekten uzak.Hukuk devleti, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının bağlayıcılığı ve uygulanması zorunluluğuyla başlar. Ancak, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi isimlerin AYM kararlarına rağmen tahliye edilmemesi, bu ilkenin açıkça ihlal edildiğini gösteriyor.
AYM’nin bireysel başvuru kararlarının yerel mahkemelerce yok sayılması, hukuk devleti iddiasını gölgede bırakıyor. Bakan Tunç, bu kararların neden uygulanmadığını açıklamak yerine, eleştirenleri suçlayarak sorumluluktan kaçıyor.Dahası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereği bağlayıcıdır. Ancak AİHM’nin Kavala davasında verdiği “derhal tahliye” kararının yıllardır uygulanmaması, Türkiye’nin uluslararası hukuk yükümlülüklerini hiçe saydığını ortaya koyuyor.
Bakan Tunç’un bu konuda sessiz kalması, hukuk devleti söyleminin sadece bir retorikten ibaret olduğunu düşündürüyor.Hukuk devletinde hasta tutukluların durumu da ayrı bir skandal. AYM ve uluslararası insan hakları normları, hasta mahkumların uygun tedavi koşullarında bulunmasını ve gerekirse tahliye edilmesini gerektiriyor.
Ancak, ağır hasta tutukluların cezaevlerinde tutulmaya devam etmesi, adli tıp raporlarının siyasi baskılarla şekillendirildiği iddialarını güçlendiriyor. Örneğin, hasta mahkumların tahliye taleplerinin reddedilmesi ya da Adli Tıp Kurumu’nun tartışmalı raporları, hukuk devleti ilkesine gölge düşürüyor.
Bakan Tunç’un unuttuğu bir başka gerçek ise, hukuk devletinde yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz olduğudur. Hâkim ve savcıların atanma süreçlerinde siyasi etkilerin gölgesi, Sulh Ceza Hâkimliklerinin tartışmalı kararları ve yargıçların hükümet politikalarına paralel hareket ettiği algısı, hukuk devleti iddiasını çürütüyor.
Gazeteciler, akademisyenler ve muhalif isimlerin keyfi gözaltılar ve uzun süreli tutuklamalarla susturulmaya çalışılması, ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının hiçe sayıldığının kanıtı.Bakan Tunç’un “neden rahatsız oluyorsunuz?” sorusuna yanıt basit: Hukuk devleti, lafla değil icraatla olur.
AYM ve AİHM kararlarını uygulamamak, hasta mahkumları cezaevlerinde tutmak, yargı bağımsızlığını zedelemek ve ifade özgürlüğünü kısıtlamak, hukuk devletinin değil, hukuksuzluğun göstergesidir. Bakan Tunç, bu gerçekleri örtbas etmek yerine, adalet sistemindeki sorunları çözmek için somut adımlar atmalıdır. Aksi takdirde, “hukuk devleti” söylemi, sadece boş bir vaat olarak yankılanmaya devam edecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder