Erdoğan'a Hakaret Suçlamasıyla Çocuklar Bile Yargılanıyor: Hakaret Davalarında Korkutan Artış!

Nedenleri ve Analizi
Türkiye’de son yıllarda “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla açılan davaların sayısında çarpıcı bir artış yaşanıyor. Özellikle 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan döneminde davaların sayısının 53 bin 60'a yükselmesi dikkat çekiyor. 
Buna karşılık, önceki cumhurbaşkanları döneminde açılan hakaret davalarının toplamda 300-400’ü geçmediği görülüyor. Bu dramatik fark, Türkiye’nin siyasi ve hukuki atmosferinde önemli değişimlere işaret ediyor. 
Rakamlarla Hakaret Davaları
Çocukların bile yargılandığı bu artış neden? 
Bu durum, Türkiye siyaseti ve hukuku açısından ne anlama geliyor?
Adalet Bakanlığı verilerine ve çeşitli haber kaynaklarına göre, Erdoğan’ın 2014-2020 yılları arasındaki cumhurbaşkanlığı döneminde “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla 160 binin üzerinde soruşturma başlatıldı ve bu soruşturmalardan 35 binden fazla dava açıldı. 2021 itibarıyla bu davalarda yargılanan kişi sayısı 38 bini aşarken, 3 bin 625 kişi hapis cezasına çarptırıldı. Öte yandan, önceki cumhurbaşkanları döneminde durum oldukça farklıydı:
Süleyman Demirel: 158 dava
Ahmet Necdet Sezer: 163 dava
Turgut Özal: 207 dava
Kenan Evren: 340 dava
Abdullah Gül: 848 dava
Erdoğan döneminde açılan dava sayısı, önceki tüm cumhurbaşkanlarına açılan davaların yaklaşık 23 katına ulaşıyor. Bu rakamlar, sorunun yalnızca sayısal bir artış olmadığını, aynı zamanda siyasi ve hukuki sistemde yapısal bir dönüşümün göstergesi olduğunu ortaya koyuyor.
Artışın Nedenleri
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi
2017 Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanlığı makamı, tarafsız bir konumdan partili bir yapıya evrildi. Recep Tayyip Erdoğan, hem Cumhurbaşkanı hem de AKP Genel Başkanı olarak siyasi tartışmaların merkezinde yer alıyor. Bu durum, cumhurbaşkanını eleştiren ifadelerin doğrudan siyasi bir karşıtlık olarak algılanmasına yol açıyor. 
Daha önce CHP'nin Hukukçu Milletvekili Muharrem Erkek, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 299. maddesinin “partili cumhurbaşkanlığı” ile anlamını yitirdiğini, zira bu maddenin tarafsız bir makamı korumak için tasarlandığını belirtiyor. Siyasi kimliğiyle eleştirilere daha fazla maruz kalan Erdoğan’a yönelik ifadeler, hakaret suçu kapsamına daha kolay alınabiliyor.
TCK 299. Maddesinin Yorumu ve Uygulaması
TCK’nın 299. maddesi, “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunu düzenliyor ve 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Ancak bu madde, Erdoğan döneminde geniş ve tartışmalı bir şekilde yorumlanıyor. Sosyal medya paylaşımları, karikatürler, protesto pankartları ve hatta atasözü alıntıları bile hakaret suçu kapsamında değerlendirilebiliyor. Örneğin, “Tayyipler Alemi” karikatürünü paylaşan eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında soruşturma başlatılmıştı.Yine bir genç, atasözü paylaştığı için tutuklandı. Bu geniş yorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına aykırı bulunuyor. AİHM, devlet başkanlarına özel koruma sağlayan yasaların ifade özgürlüğüne zarar verdiğini ve bu tür maddelerin kaldırılması gerektiğini vurguluyor.
Siyasi Atmosfer ve Toplumdaki Kutuplaşma
Türkiye’de son yıllarda artan siyasi kutuplaşma, eleştiri dilinin sertleşmesine neden oldu. Ekonomik sorunlar, sosyal medya kullanımının yaygınlaşması ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası Olağanüstü Hal (OHAL) dönemi, vatandaşların iktidara yönelik eleştirilerini daha görünür kıldı. Ancak bu eleştiriler, sıklıkla “hakaret” olarak sınıflandırıldı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Yaman Akdeniz, özellikle OHAL döneminde bu davalarda ciddi bir artış yaşandığını belirtiyor.
Yargı Bağımsızlığı ve Hukuki Uygulamalar
Yargı bağımsızlığına yönelik eleştiriler, bu davaların artışında önemli bir rol oynuyor. Hukukçular, savcıların ve mahkemelerin TCK 299’u uygularken AİHM içtihatlarını göz ardı ettiğini, kararların siyasi baskı altında alındığını savunuyor. Örneğin, AİHM, Kemal Kılıçdaroğlu ve Vedat Şorli gibi isimlere verilen cezaları “ifade özgürlüğü ihlali” olarak değerlendirdi ve Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etti. Ayrıca, 1107 çocuğun ve yabancı uyruklu kişilerin de bu suçlamalarla yargılanması, uygulamanın ne kadar geniş bir kapsama yayıldığını gösteriyor.
Sosyal Medyanın Rolü
Sosyal medya platformlarının yaygınlaşması, vatandaşların görüşlerini ifade etme alanını genişletti. Ancak bu platformlar, aynı zamanda hakaret suçlamalarının da merkezi haline geldi. Yargıtay, sosyal medya paylaşımlarının “aleniyet” unsuru taşıdığını ve bu nedenle cezaların artırılabileceğini belirtiyor. Bu durum, sıradan bir vatandaşın paylaşımının bile kolayca soruşturma konusu olmasına yol açıyor.
Hukuki ve Siyasi Sonuçlar
İfade Özgürlüğüne Etkisi
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) gibi kuruluşlar, TCK 299’un ifade özgürlüğünü kısıtladığını ve otoriter bir yönetim anlayışının sembolü haline geldiğini belirtiyor. AİHM’in Türkiye’yi defalarca mahkûm etmesi, bu maddenin uluslararası standartlara aykırı olduğunu teyit ediyor.
Toplum Üzerindeki Soğutucu Etki: Binlerce dava, vatandaşlar üzerinde bir “soğutucu etki” yaratıyor. Eleştiri yapmaktan çekinen bireyler, otosansür uygulamaya yöneliyor. Bu durum, demokratik tartışma kültürünü zayıflatıyor.
Yargı Sisteminin Yüklenmesi
160 binin üzerinde soruşturma ve 35 binden fazla dava, yargı sistemini gereksiz yere meşgul ediyor. Hukukçular, bu kadar yüksek sayıdaki davanın yargı kaynaklarını verimsiz kullandığını ve asıl ciddi suçlara odaklanmayı zorlaştırdığını savunuyor.
Bir Makam mı Korunuyor, Yoksa Eleştiri mi Bastırılıyor?
Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik hakaret davalarındaki bu rekor artış, yalnızca bir makamın korunmasıyla açıklanamaz. Partili cumhurbaşkanlığı sistemi, siyasi kutuplaşma ve yargının tartışmalı uygulamaları, bu davaların siyasi bir araç olarak kullanıldığına dair güçlü bir algı yaratıyor. TCK 299’un geniş yorumlanması, eleştiriyi hakaretle eşitleme eğilimi ve AİHM kararlarına uyulmaması, Türkiye’nin ifade özgürlüğü karnesini zayıflatıyor.
Hukukçular ve insan hakları savunucuları, TCK 299’un kaldırılmasını veya en azından Avrupa standartlarına uygun şekilde yeniden düzenlenmesini talep ediyor. Venedik Komisyonu, devlet başkanlarına özel koruma sağlayan yasaların demokratik normlara aykırı olduğunu vurguluyor.

Erdoğan’ın kendisi ise bu davaları, “kişisel haklarına saldırı” olarak nitelendiriyor ve avukatları aracılığıyla aktif bir şekilde dava açıyor. Ancak bu süreçte, makamın değil, şahsın korunup korunmadığı sorusu gündeme geliyor. Zira avukat Ahmet Özel’in 2011 tarihli vekaletnameyle bu davaları takip etmesi, hukuki açıdan tartışma yaratıyor; çünkü bu vekalet, Erdoğan’ın başbakanlık dönemine ait.

Hukukçular, Türkiye’de cumhurbaşkanına hakaret davalarının 53 bini aşmasını, hem siyasi hem de hukuki bir krizin göstergesi olduğunu, ifade özgürlüğünün sınırlarını daraltırken, yargı sistemini gereksiz yere meşgul ettiğini ve uluslararası alanda Türkiye’nin imajını zedelediği görüşünde. 

Sorunun çözümü için hukukçuların ortak görüşü ise şöyle: 
TCK 299’un Kaldırılması veya Yeniden Düzenlenmesi. AİHM ve Venedik Komisyonu’nun önerileri doğrultusunda, bu madde ya kaldırılmalı ya da ifade özgürlüğüyle uyumlu hale getirilmeli.
Yargı Bağımsızlığının Güçlendirilmesi: Hakaret davalarının siyasi baskıdan uzak, objektif bir şekilde değerlendirilmesi için yargı bağımsızlığı sağlanmalı.
Siyasi Diyalog ve Hoşgörü: Siyasi liderlerin eleştirilere daha hoşgörülü yaklaşması, toplumsal kutuplaşmayı azaltabilir.
Erdoğan dönemindeki bu dava furyası, ileride akademik tezlere ve hukuki tartışmalara konu olacak gibi görünüyor. Ancak şu an için, bu durum Türkiye’nin demokratik standartlarını ve ifade özgürlüğünü sorgulatan bir tablo çiziyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meclis Personeline Layık Görülen Kıyafetler Bit Pazarında Bile Yok!

Parlamento Güvenliğinde Yeni Dönem Tartışmaları da Beraberinde Getirdi

TBMM Yönetiminden Yandaş Sendikaya Üst Düzey Kadro Kıyağı