Darbeler ve Algılar: İmamoğlu Kararı Üzerinden Bir Değerlendirme

Son günlerde Türkiye siyasetinde yaşanan gelişmeler, kamuoyunda büyük yankı uyandırırken tepkileri de yanı sıra getirdi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik diploma ve gözaltı süreci döviz kurlarındaki ani yükseliş ve muhalefetin giderek daha fazla ortak bir tutum sergilemesi, başta muhalefet parti liderleri ve farklı çevrelerce "Bu bir darbedir. Türkiye siyasetinde ciddi bir kırılmaya işaret ediyor" şeklinde değerlendirildi.
Darbeler, Hukuk ve Demokrasi: İmamoğlu Kararı Türkiye Siyasetinde Neyi Gösteriyor?
Türkiye siyaseti, son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik hukuki süreçle bir kez daha sınavdan geçiyor. Yargının kararı döviz kurlarındaki ani yükseliş ve muhalefetin birleşme çabalarıyla birleşince, bazı kesimler tarafından da “örtülü darbe” olarak nitelendirildi.
Hukukun Siyasallaşması: Bir Darbe mi, Yoksa Sistematik Bir Sorun mu?
Yargının İmamoğlu kararı, meşruiyetini ya da adilliğini otomatik olarak garanti etmiyor. Yargının bağımsızlığı, Türkiye’de uzun süredir tartışma konusu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal kararları, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısı ve yargı mensuplarına yönelik siyasi baskılar, hukukun iktidarın bir uzantısı haline geldiği yönündeki algıyı güçlendiriyor. 

İmamoğlu’na verilen ceza, bu bağlamda, siyasi bir rakibi saf dışı bırakma hamlesi olarak görülüyor. ve daha kötüsü  Demokrasinin içini boşaltan, hukuku bir sopa gibi kullanan sistematik bir yönetim anlayışı olarak dillendiriliyor.
Ekonomik Kriz ve Siyasi Bedel
Kararın hemen ardından döviz kurlarındaki yükseliş, iktidarın bu hamlesinin ekonomik sonuçlarını da gözler önüne serdi. Hükümet, bu durumu küresel ekonomik dinamiklere ve dış mihraklara bağlamayı tercih etse de, gerçek şu ki Türkiye’nin kırılgan ekonomisi, siyasi istikrarsızlıktan doğrudan etkileniyor. ABD Merkez Bankası’nın faiz politikaları ya da bölgesel çatışmalar elbette birer faktör; ancak İmamoğlu kararının zamanlaması, zaten güven sorunu yaşayan piyasalara adeta bir darbe vurdu. İktidar, bu tür hamlelerle muhalefeti zayıflatmayı hedeflerken, kendi ekonomik başarısızlıklarını örtme çabasını da göz ardı edemiyor. 

Vatandaşın cebini yakan bu fatura, kimin siyasi hesaplarının bedeli? Muhalefet bu soruyu yöneltiyor.
Muhalefetin Tepkisi ve Demokratik Umut
İmamoğlu kararının bir diğer sonucu, muhalefetin birleşme eğilimini hızlandırması oldu. CHP, İYİ Parti ve diğer muhalif aktörler, bu süreci demokrasiye yönelik bir tehdit olarak görüyor ve ortak bir duruş sergileme çabasında. Bu, demokratik bir hak ve beklenti; ancak muhalefetin bu birleşmeyi sürdürülebilir bir stratejiye dönüştürüp dönüştüremeyeceği belirsiz. Türkiye siyasetinde ittifaklar, kriz anlarında sıkça bir araya gelmiş, ama aynı hızla dağılmıştır. İktidarın hukuku araçsallaştırmasına karşı çıkarken, muhalefetin de kendi iç tutarlılığını ve vizyonunu ortaya koyması kritik önemde.
İktidarın Demokrasi Karnesi
İmamoğlu kararı, iktidarın hukuk ve demokrasi konusundaki sicilini bir kez daha sorgulatıyor. 2016’daki darbe girişiminden bu yana “demokrasiyi koruma” söylemiyle hareket ettiğini iddia eden AKP hükümeti, ironik bir şekilde, demokratik kurumları zayıflatmakla suçlanıyor. Seçilmiş bir belediye başkanının yargı yoluyla siyasetten uzaklaştırılması, sandığın iradesine gölge düşürüyor. Eğer bu bir darbe değilse, en azından halkın egemenliğine vurulan bir darbe olarak okunabilir. İktidar, bu tür hamlelerle kısa vadeli kazanımlar elde edebilir; ancak uzun vadede, hem kendi meşruiyetini hem de ülkenin demokratik yapısını riske atıyor.
İktidar İçin Kaybedilmiş Bir Zafer
Sonuç olarak Türkiye’de yaşananlar, ne klasik bir darbe ne de basit bir siyasi kriz. Bu, hukukun ve demokrasinin sistematik olarak erozyona uğradığı bir tablo. İktidar, İmamoğlu kararını bir zafer olarak görebilir; ama bu ekonomik çöküş ve toplumsal kutuplaşma pahasına kazanılmış bir zaferden başka bir şey değildir. 

Muhalefet ise bu krizi, demokrasiyi yeniden inşa etme fırsatına çevirebilir.  
Türkiye’nin ihtiyacı, ne boş sloganlar ne de körü körüne taraf tutmak; hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye sahip çıkmaktır. İktidar, bu sınavdan nasıl bir not alır? Bunu zaman ve sandık gösterecek.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meclis Personeline Layık Görülen Kıyafetler Bit Pazarında Bile Yok!

Parlamento Güvenliğinde Yeni Dönem Tartışmaları da Beraberinde Getirdi

TBMM Yönetiminden Yandaş Sendikaya Üst Düzey Kadro Kıyağı