Ortadoğu’da Su Sadece Hayatın Kaynağı Değil, Savaşın da Bir Silahı…

Ortadoğu’da petrolün gölgesinde kalan ama aslında en stratejik meselelerden biri olan su sorunu, bölgedeki çatışmaların ana dinamiklerinden biri olmaya devam ediyor.

Özellikle Fırat ve Dicle gibi büyük nehirlerin geçtiği Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı kapsayan coğrafyada su, jeopolitik dengeleri belirleyen kritik bir unsur hâline gelmiş durumda. Büyük güçlerin Kürt gruplarına ve radikal İslamcı örgütlere verdiği desteğin arka planında su meselesi iddiaları kulislerde konuşulan konular arasında yer alıyor.
Petrol Bitti, Su Başladı
Ortadoğu’da uzun yıllar enerji kaynakları üzerinden kurulan dengeler, küresel çapta yenilenebilir enerjiye geçiş süreciyle birlikte giderek önemini yitiriyor. Ancak su, vazgeçilmez bir kaynak ve kıtlığı doğrudan savaş nedeni olabilecek kadar kritik. Türkiye, Fırat ve Dicle’yi kontrol eden ülke olarak bölgenin su musluğunu elinde tutuyor ve bu durum, Suriye ve Irak için stratejik bir bağımlılık anlamına geliyor.

Bu çerçevede ABD, Avrupa ve İsrail gibi küresel aktörler ile İran ve Arap dünyası arasında süregelen bölgesel mücadelede suyun bir koz olarak kullanıldığına dair işaretler var. Özellikle, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yürüttüğü baraj projeleri, Suriye ve Irak’ta ciddi su sıkıntılarına yol açıyor ve bu da siyasi tansiyonu artırıyor.
Kürt Grupları ve Su Faktörü
ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin PKK/YPG gibi Kürt gruplarına verdiği desteğin temel nedenlerinden biri, bölgedeki istikrarsızlık üzerinden Türkiye’yi su politikalarında daha “yumuşak” bir noktaya çekmek olabilir.

Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG kontrolündeki bölgeler, Fırat’a doğrudan erişim sağlıyor ve bu da su üzerindeki hakimiyetin bölgesel denklemde nasıl kullanıldığını gösteriyor.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), Dicle ve kollarına bağlı bir ekonomik düzene sahip ve Türkiye’den gelecek su akışına bağımlı. Ancak, Türkiye ile yakın ilişkiler geliştiren IKBY’ye karşı, Batı’nın zaman zaman PKK’yı dengeleme unsuru olarak kullandığı iddia ediliyor.
Radikal İslamcı Gruplar ve Su Terörü
Su kaynakları sadece etnik gruplar için değil, radikal İslamcı örgütler için de bir savaş silahına dönüşmüş durumda.

IŞİD, Suriye ve Irak’taki barajları ele geçirerek suyu hem askeri bir tehdit hem de pazarlık unsuru olarak kullanmıştı. 2014 yılında Fırat üzerindeki Tabka Barajı ve Musul Barajı’nı kontrol eden IŞİD, suyu keserek veya taşkınlar yaratarak bölge halkını ve düşmanlarını cezalandırdı.

Benzer şekilde, El Kaide bağlantılı bazı gruplar da su kaynaklarını stratejik noktalar olarak görüyor ve özellikle Yemen’de barajlara saldırılar düzenleyerek hükümeti zayıflatmaya çalışıyorlar.

Bu tablo, büyük güçlerin suyu bir savaş aracı olarak gördüğünü ve bu çerçevede bölgedeki bazı radikal gruplara “gizli” destekler verdiğini düşündürüyor.
Su, Yeni Jeopolitik Silah mı?
Ortadoğu’da su, artık petrol kadar önemli bir savaş aracı hâline geldiğine vurgu yapılıyor. Türkiye’nin Fırat ve Dicle üzerindeki hâkimiyeti, bölgesel güçlerin politikalarını belirleyen en önemli faktörlerden biri olmaya devam ediyor. Küresel aktörler ise bu denklemde Kürt gruplarını ve radikal örgütleri suyun kontrolü için bir kaldıraç olarak kullanıyor olabilir.

Önümüzdeki yıllarda su politikalarının nasıl şekilleneceği, Türkiye’nin iç ve dış politikasının bölgedeki etkinliği ve Batı’nın bu gruplara olan desteğinin hangi yönde değişeceği büyük bir merak konusu. Ancak kesin olan şu: Ortadoğu’da su artık sadece hayatın kaynağı değil, savaşın da bir silahı olduğu ifade ediliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meclis Personeline Layık Görülen Kıyafetler Bit Pazarında Bile Yok!

Parlamento Güvenliğinde Yeni Dönem Tartışmaları da Beraberinde Getirdi

TBMM Yönetiminden Yandaş Sendikaya Üst Düzey Kadro Kıyağı