İktidar Demokratik Hakları Çiğniyor!
AKP yönetiminin son günlerde gençler, öğrenciler, gazeteciler…yüzlerce kişinin gözaltına alınması, belediye başkanlarının tutuklanmasına itiraz ede vatandaşlara yönelik orantısız polisiye önlemler toplumda tedirginlik yaratmaya devam ediyor.
Yaşanan hukuksuz gözaltılar ve orantısız müdahaleler, AKP hükümetinin Anayasa’nın 34. maddesiyle güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını sistematik olarak ihlal ettiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” diyen anayasal hüküm, hükümetin güvenlikçi politikaları ve keyfi yasaklamaları altında adeta bir kağıt parçasına dönüşmüş durumda.
Özellikle Kürt illerinde yıllardır süren toptan eylem yasakları, kayyım atamaları sonrası yeni bir boyut kazandı. Halkın iradesine ipotek koyan bu atamalar, valiliklerin ardı ardına ilan ettiği etkinlik yasaklarıyla destekleniyor. Şehir giriş-çıkışlarına getirilen kısıtlamalar, bölge halkını kendi coğrafyasında adeta esir ediyor. Kayyım politikalarına karşı barışçıl protestolar düzenleyenler ise orantısız polis şiddeti, işkence iddiaları ve keyfi gözaltılarla karşılaşıyor.
Hukuksuzluk Belgelerde
İnsan hakları örgütlerinin raporları, bu hukuksuzlukları bir bir belgeliyor.
Bu baskı sadece Güneydoğu ile sınırlı değil. İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Trabzon’a, hükümet eleştirel her sese tahammülsüz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu yüzlerce kişinin gözaltına alınması, belediye başkanlarının tutuklanması, hükümetin protesto hakkına karşı topyekûn bir savaş açtığını gösteriyor.
İktidar Demokratik Hakları Çiğniyor
Gençler, öğrenciler, gazeteciler… Eleştiri getiren herkes, baskı ve sindirme politikalarının hedefinde.
Hükümet, bu hukuksuzlukları meşrulaştırmak için 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun tartışmalı maddelerine ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na sığınıyor. “Milli güvenlik”, “kamu düzeni” ya da “genel ahlak” gibi muğlak kavramlar, idarenin sınırsız takdir yetkisiyle birleşince, temel bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü fiilen imkansız hale geliyor. Üstelik “Türk aile yapısı” gibi popülist söylemlerle bu baskılar cilalanıyor. Ancak gerçek açık: Hükümet, kendi bekasını koruma uğruna halkın en temel demokratik haklarını çiğniyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve Anayasa’yı hiçe sayan bu uygulamalar, Türkiye’yi uluslararası arenada yalnızlaştırıyor. İnsan hakları sicili her geçen gün biraz daha kararan Türkiye, demokrasi sınavında sınıfta kalıyor. Hükümetin halkın sesine kulak vermek yerine onu susturmayı tercih etmesi, ne ülkeye ne de iktidara uzun vadede fayda sağlayacak.
Artık bu baskıcı politikalara bir son verilmeli. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, devletin lütfu değil, vatandaşın anayasal hakkıdır. Hükümet, bu gerçeği kabul edip özgürlükleri iade etmediği sürece, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları karnesi zayıflamaya devam edecek.
Kaynak: İnsan hakları örgütlerinin raporları, Anayasa’nın 34. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi.
Yorumlar
Yorum Gönder