Meclis'ten Yürütmeye Sarsıcı Mesaj: Kurtulmuş'un Komisyonu 'Totaliter Rejime' Set mi Çekiyor?
Partinin kalbinden yükselen bu ses, tek adam rejiminin getirdiği siyasi tıkanıklık, toplumsal kutuplaşma ve Meclis’in itibar kaybına karşı duyulan derin bir "eski Türkiye" hasretini gözler önüne seriyor.
Bu fısıltının en net yankısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş'un öncülüğünde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplantılarında duyuldu. Aslında "terörsüz Türkiye" düşüncesiyle kurulan bu komisyon, beklenmedik bir şekilde, AKP'nin yıllardır savunduğu sistemi sorgulayan bir platforma dönüştü. Kurtulmuş'un, komisyonda "otonomi" veya "Öcalan'ın serbest bırakılması" gibi konulara kapılarını kapatması, otoriter eğilimlere karşı bir denge arayışı olarak yorumlanırken, kulisler bu hamlenin çok daha derin bir anlam taşıdığını konuşuyor. Numan Kurtulmuş, bu komisyonu, tek adam rejiminin daralan siyaset alanını genişletmek ve eski Meclis ruhunu yeniden canlandırmak için stratejik bir zemin olarak kullanıyor.
Eski Başkanlardan Sisteme Ders Niteliğinde Eleştiriler
Komisyonun toplantılarında eski Meclis başkanlarının sözleri, adeta iktidarın yüzüne vurulmuş bir tokat etkisi yarattı. Bu isimler, yıllarca onurla taşıdıkları Meclis başkanlığı makamının ağırlığıyla, mevcut sisteme yönelik eleştirilerini açıkça ifade ettiler.
Bülent Arınç, mevcut sistemin kutuplaştırıcı diline karşı "Hiçbirimizin sinir uçlarına dokunacak sözler konuşmaması lazım" diyerek, siyasi birliğin çatladığını ima etti. Ardından, Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin tüm gücü tek elde topladığını vurgulayarak "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde esas karar verici Sayın Cumhurbaşkanı'dır," sözleriyle sistemin zayıf karnını işaret etti ve eski Türkiye’nin uzlaşmacı ruhuna olan hasretini dile getirdi.
Hikmet Çetin, Bahçeli'ye verdiği desteğin ardından, "Parlamentonun eski gücüne kavuşması, demokrasinin temel taşıdır" diyerek Meclis'in mevcut statüsünün bir demokrasi zafiyeti olduğunu açıkça vurguladı. Bu sözler, parlamenter sistemin denge-denetim mekanizmalarına olan özlemin bir yansıması olarak değerlendirildi.
Köksal Toptan ise, Cumhuriyetin 100 yıllık mirasına yakışmayan bir anayasa yapım sürecine gönderme yaparak, "100 yıllık Cumhuriyetin anayasasını kendisinin yapamaması yakışık almıyor" dedi. Eski Meclis'in birleştirici gücünü hatırlatarak "Parlamentonun eski itibarlı günleri, Türkiye’nin birleştirici gücüydü" sözleriyle, mevcut sistemin Meclis’i bir damga makinesine dönüştürdüğünü ima etti.
Mehmet Ali Şahin, komisyon çalışmalarının siyasi rekabete alet edilmemesi uyarısıyla partili sistemin getirdiği gerginliği eleştirdi ve "Eski Türkiye’de Meclis, herkesin sesiydi" sözüyle, bugünün Meclis’inin bu işlevi kaybettiğine dikkat çekti.
Mustafa Şentop, "Bu siyasi kapsayıcılığın toplumsal kapsayıcılığa dönüştürülmesi gerekir" diyerek, sistemin yalnızca siyasi değil, aynı zamanda toplumsal uzlaşıyı da zedelediğini belirtti. "Meclis’in eski günlerinde, farklı sesler daha çok duyulurdu" sözüyle de çoğulcu demokrasinin kan kaybettiğini ifade etti.
İktidarın Kendi İçindeki Çatlak Büyüyor
Kulislerdeki en sıcak iddia, bu eleştirilerin sadece eski başkanlara ait olmadığı yönünde. AKP'nin kurucu kadrolarından bazı isimler ve hatta mevcut vekiller, kapalı kapılar ardında Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye'yi bir otokrasiye sürüklediğinden endişe duyduklarını dile getiriyor. "Meclis’in eski itibarını geri kazanması için sistem değişikliği şart" diyenlerin sayısının arttığı söyleniyor. Bu durum, sadece bir sistem tartışması değil, aynı zamanda partinin kendi ruhuyla hesaplaşması anlamına geliyor.
Muhalefetin lideri Özgür Özel'in, "8 yıl önce yapılan anayasa değişikliğiyle Meclis’in kolonları kesildi" sözleri, bu eleştirilerin sadece parti içi değil, aynı zamanda geniş bir toplumsal tabana yayıldığını gösteriyor.
Ankara’da artık sadece bir sistem tartışması yapılmıyor, aynı zamanda bir gelecek kavgası veriliyor.
"Eski Türkiye'nin demokratik ruhu geri mi dönüyor?" sorusu, artık sadece bir kulis dedikodusu değil, Türkiye'nin geleceğine dair en kritik sorulardan biri haline geldi. AKP'nin içindeki bu "sessiz fırtına", 2028 seçimleri öncesinde partinin yol haritasını kökten değiştirebileceği de konuşulanlar arasında yer alıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder